Kur’an; Müteşabih ayetlerle uğraşanlar kalbi hasta kişilerdir, der.
«7. SANA kitabı indiren de O’dur.
Ondan bazı ayetler muhkemdir (manâsı açık) ki,
onlar kitabın anasıdır,
diğerleri de müteşâbihtir (zamanla açıklanacak olandır).[*]
Kalplerinde eğrilik/hastalık olanlar;
fitne aramak
ve
kendilerince yorumlamak için onun müteşâbihlerine yönelirler.
Kitabın gerçek tevilini/yorumunu;
(yani ayetlerin arasındaki bağı) bir Allah bilir,
bir de ilim ile derinleşenler.
Onlar: “Biz buna inandık,
hepsi de Rabbimizin katındandır” derler.
Neden muhkem
ve
müteşabih ayetler olduğunu ancak,
akl-ı selîm (aklını kullanan ilim) sahipleri düşünüp anlar.» [AL-İ İMRAN SURESİ’nden]
__________________________________
[*] Örneğin 1400 yıl önce: “Sen o dağları duruyor sanırsın. Halbuki onlar bulutlar gibi geçer giderler” ayeti Müteşabihti. Günümüzde uzaya çıkılıp, Dünyaya bakılınca dağların Dünya ile birlikte dönüşü anlaşıldı. Böylece muhkem ayet haline geldi.
Rasûlullah’ın tefsirinde ilimde rasih olanlar: Sözünde duran, kalbi istikamette bulunan, iffet ve namusunu koruyan, haram lokma yemeyen kimseler demiştir. (Cilt 2, S. 488, Hikmet Neşriyat, El-İtkan. C. es-Suyuti).
Yukarıdaki Ayet Meali’nden ne anlıyorsunuz?
Samimi olmaya çalışarak ne anladığınızı açıklayınız.
Biz şunu anlıyoruz ki: “Anlamadığımız bütün ayetler müteşabihtir. Bunlara iman ettik, Rabbimiz ne kastetmiş ise ona iman ettik” der ve muhkem ayetlere uyarız. Müteşabih ayetlere uyarak gidenleri, görürsek bu adamlardan arslandan kaçar gibi kaçarız. Çünkü bunlar kalbi hasta insanlardır. Hastalığın bize bulaşmasından korkarız.
Al-i İmran 8:
“Ey Rabbimiz bizlere hidayet buyurduktan sonra kalplerimizi saptırma ve kendi canibinden bir rahmet bağışla. Şüphe yok ki Vehhab olan ancak Sen’sin” şeklinde dua etmemiz işaret ediliyor.
Kalbin saptırılması ne demektir?
İnsanda zihin, duygu, beden, kalb güçleri vardır. İnsanın sorumlu tutulması zihin gücü verilmiş olmasındandır. İnsanın ana kumanda merkezi, karar merkezi zihindir. Zihnin verdiği kararlara göre diğer güçler çeşitli biçimler almaktadır. Duygu ve beden, zihnin verdiği kararlara göre biçim almaktadır. Zihin, Kur’an’ı Usûlüne uygun takip etmezse, Kur’an’ı Allah Rasûlünün izinden giderek takip etmezse bu takdirde çeşitli yanlış kararlar almaktadır. Bu yanlış kararlardan birisi de müteşabih ayetlerin tevil, tefsir, yorumu ile uğraşmasıdır. Uğraşınca duygular kişiyi bir havaya sokuyor. Kişi kendisinin ne kadar ileri görüşlü, anlayışlı, hikmetlerle doldurulmuş, hatta ilham yolu ile gaybın bilgilerinin kendisine geldiği zannına kapılıyor. Bunun için kitaplar yazıyor, dilleri ile konuşuyor. Böylece sapıtma olayı oluşuyor.
Rabbimiz Kur’an’ı indirerek insanlara hidayet yolunu gösterdi. İnsan bu hidayeti gereği gibi kabul ederse, Rabbimiz imanını kabul ederek bu kişiyi hidayete erdirmiş oluyor. Kişinin öleceğini anlayınca iman etmesi halinde imanını kabul etmeyerek, hidayet etmiyor. Kendisini hidayete ermiş kabul eden yaşayan kişiler şöyle dua etmeli. “Rabbimiz, hidayetten sonra her an sapıtmamız mümkün. Bundan korkarız. Muhkem ayetlere sarıldık. Bilgileri öğrendik, emirleri yapmaya, nehiyleri terketmeye çalışıyoruz. Müteşabih olanlar konusunda tevil, tefsir yorum yapmıyoruz. Sen ne kastetmiş isen o manâya iman ettik, bizlere yardım et, bizleri af et” diye dua etmek lazım. Umulur ki duamızda uyarsak Allah duamızı kabul etsin.
Emrolundukları şeyleri yapmayıp, emrolunmadıkları müteşabih ayetlere ittiba işi ile uğraşanların ise bir müddet sonra Allah kalblerine damga basarak hakettikleri sapıklığı onaylamış (izin vermiş) olacaktır.
Böyle bir durumdan korkarak, hem emrolonduğumuz gibi hareket edelim, hem de dua edelim. Emrolunduğumuz gibi hareket etmek, fiili duadır, dil ile yalvarmak ise lisani duadır.
Kur’ani yürüyüşe katılanlar mikro bir medeniyet olurlarsa insan haklarını çiğnemiş, zulüm yapmış insanlarla uluslararası hukukun gereği savaşmaları kaçınılmaz bir durum alabilir. Eğer böyle bir durum alırsa, bu durumda dünyamn bütün uluslarına Al-i İmran 64’de gibi bir çağrı acilen yapılmalıdır. “Ey Ehl-i Kitap (Bugünün ehl-i kitabı Tevrat, İncil, Kur’an’ı kabul ettiğini söyleyen insanlar). Bizim ile sizin aramızda müsavi bir kelimeye geliniz. Allah’tan başkasına itaat etmeyelim Ve ona hiçbirşeyi ortak kılmayalım. Allah’tan başka bazımız bazımızı itaat merci kabul etmesin Eğer yüz çevirirseniz bu çağrıdan, sizler şahit olunuz ki bizler Allah’a itaat etmeye çalışan insanlarız.”
Birinize bir trilyon dolar menfaat gelse de sakın kitaptaki var olan gerçeği eğip bükmeyin. Al-i İmran 199’a bakın.
Ey medeniyetin bilinçli, aydın, imanı dirençli mensupları.
Sınırlarınızda ve müesseselerinizde nöbet bekleyin. Al-i İmran 200’ün gereklerini yerine getirin. Terörist saldırılara karşı halkı, görevlileri koruma altında bulundurmaya çalışın.
Müteşabihe iman edin, muhkem olanların ise gereklerine iman ve amel edin. Allah’m kitabına sımsıkı sarılın.
86. Sûre’den sonra kurulması muhtemel bir medeniyetin Bakara Sûresi ile düzenlenen iç hukuku sonrasında, medeniyetin korunması ile ilgili tebliğ psikolojik harp ve sıcak harp konusunda talimatlar verilmektedir.
Hayrı, şerri, hakkı, batılı Kur’an’dan öğrenebiliriz.
Allah intikam sahibidir.
Kitabın esası muhkemdir. İleri akıllı kimseler bunun neden böyle olduğunu anlarlar. İman ettik derler. Müteşabihatın tevilini Allah’tan başkası bilmez. Müteşabih ayetlerin bulunmasının bir hikmeti de kalbi hastalıklı kişileri, diğer kişilerin tanıyabilmesidir. Müteşabih ayetlerle uğraşanlar kalbi hasta kişilerdir.
____________________________________________
VE SÜNNET; adlı eserden alıntılanmıştır. Sh. 238-239; Yayına Hazırlayan: Sadık TÜRKMEN
KIYÂME SÛRESİ:
18.
O halde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.
19.
Sonra onu açıklamak da bize aittir.