Çoğu zaman kendimizi kaptırıp bazı şeyleri fazla dert ederiz, ama yakından bakınca, bunlar hiç de öyle büyütülecek şeyler değildir. Tüm dikkatimizi küçük sorunlara yöneltip, onları normal boyutlarının çok üstüne çıkarırız. Örneğin, trafikte bir araç önümüzü kesebilir. Oluruna bırakıp, yolumuza devam etmek yerine, öfkelenmeyi kendimize hak buluruz. Kafamızda hayali bir kapışma yaratırız. Hatta, çoğumuz bu olayı unutmak yerine, başkalarına da anlatırız.
Peki, neden öbür sürücüyü kazasını nerede yaparsa yapsın, diye bırakmayız sanki? O kişiye acımayı deneyin ve öyle bir telaşı yaşamanın ne kadar zor olabileceğini düşünmeye çalışın. Bu yolla kendimizi daha çok kollamış ve diğer insanların sorunlarını üstlenmekten kaçınmış oluruz.
Günlük yaşamlarımızda oluşan buna benzer daha pek çok “ufak şeyler” vardır. Bu uzun bir kuyrukta beklemek olabilir, haksız eleştirilere uğramak, ya da, yapılacak bir işin bütün hamallığını üstlenmek olabilir; ufak şeyleri dert etmeyerek neler kazanabileceğinizi göreceksiniz.
Pek çok insan yaşam enerjilerinin büyük miktarını “ufak şeyleri dert ederek” harcadıkları için, yaşamın güzelliğini ve büyüsünü tümüyle ıskalamaktadırlar. Çabalarınızı bu hedefe doğru yönelttiğiniz takdirde daha sevecen ve ılımlı olabilmek için kendinizde çok daha fazla enerji bulacaksınız.
Unutmayın:
Öldüğünüz Zaman, Yapılacak İşler Listeniz Hala Dolu Olacaktır
Çoğumuz yaşamımızı sanki gizli bir hedef konmuş, bir şekilde her şeyi yapmamız gerekiyormuş gibi süreriz. Gece geç saatlere kadar çalışıp erken kalkarız, eğlenmekten kaçınır ve sevdiklerimizi beklemede bırakırız. Ne yazık ki, tanıdığım birçok insan sevdikleri insanı öyle uzun bir zaman beklemede bırakmışlardır ki, sevdikleri insan onlara olan ilgisini kaybedip, ilişkiyi bitirmiştir. Eskiden ben de bu hatayı yapardım. Çoğu kez “yapılacak işler” listemize olan saplantımızın geçici olduğuna kendimizi inandırırız; hele şu listeyi bir bitirelim, sonra rahatlayıp mutlu olacağımızı söyleriz. Ama gerçekte bu pek olmaz. Listedeki her bir madde silindikçe, yerine hemen yenisi eklenir.
Yapılacak işler listesi doğal olarak boş kalmayacak, içinde hep uğraşmamızı gerektiren maddeler olacaktır. Daima yapılması gereken telefon görüşmeleri, bitirilmesi gereken projeler ve tamamlanması gereken işler olacaktır. Aslında, dolu bir “yapılacak işler listesi” için başarının ana öğesi, bile denebilir. Bunun anlamı. Sizin zamanınıza olan taleptir.
Her kim olursanız olun, ne iş yaparsanız yapın, şunu unutmayın ki, dünyada hiçbir şey sizin ve sevdiklerinizin mutluluğuyla iç huzurundan daha önemli olamaz. Eğer her işi tamamlama saplantınız varsa, gerçek bir mutluluğa hiçbir zaman kavuşamazsınız. İşin gerçeği şudur ki, hemen her şey bekleyebilir. İş hayatımızda gerçekten “ivedi” sınıfına giren çok az şey vardır. Yeterince dikkat verirseniz, her iş zamanında bitirilir.
Yaşamın amacı her işi bitirmek değil, bu yolda atılan her adımın tadını çıkararak, sevgi dolu bir yaşam sürmektir. Bunu kendime hatırlattıkça, iş listemi tamamlama saplantımı daha kolay kontrol altına alabiliyorum. Unutmayın ki, öldüğünüz zaman hala listenizde tamamlanmamış şiler olacak. Ve… bu işleri sizin yerinize başka biri yapacak! O halde, artık yaşamınızın değerli anlarını sonradan pişman olacağınız biçimde harcamayın.
Birisine Bir İyilik Yapın ve Kimseye Bundan Bahsetmeyin
Çoğumuz zaman zaman birilerine iyilik yaparız, ama ille de bunu başka bir kimseye anlatıp, gizlice takdir edilmeyi bekleriz.
Cömertliğimizi ve iyiliğimizi bir başkasına anlatmak bize kendimizi çok düşünceli bir insan olarak hissettirdiği gibi, ne kadar iyiliksever olduğumuzu ve iyilik görmeye ne denli layık olduğumuzu da hatırlatır.
Yapılan her türlü iyilik güzeldir, ama bunu yaptıktan sonra hiç kimseye anlatmamanın çok daha büyülü bir yanı vardır. İnsan başkalarına bir şey verdiği zaman daima kendini iyi hisseder. Yaptığınız iyiliği başkalarına anlatarak bu olumlu duyguyu sulandırmaktansa, kimseye bahsetmeyin ve olumlu duygunun tümü sizde kalsın.
Bırakın İlgiyi Başkaları Toplasın
Kendinize yönelecek ilgiye gerek duymayıp, o anın süksesini başkalarına bıraktığınız zaman, insanın ruhuna büyülü bir şeyler olur ve çok farklı bir huzura bürünürsünüz.
Aşırı ilgiye duyduğumuz ihtiyaç içimizdeki bencil yanımızdır ve sürekli, “Bana bakın,” der. “Ben özelim. Benim anlatacaklarım sizinkilerden daha ilginçtir”. İçimizdeki bu ses ille de ortaya çıkıp bunları söylemez, ama gizli gizli, “benim başarılarım sizinkilerden biraz daha önemlidir”, inancındadır. Egomuz daima görülmemizi, bizi dinlemelerini, saygı görmemizi ve özel bulunmamızı ister; çoğu zaman da bu, başkalarını yana itip kendimizi öne çıkarmak anlamındadır. Bu yanımızla başkalarının anlattıklarını keseriz, ya da, konunun ve dikkatin yeniden bize yönelmesi için konuşma sırasının tekrar bize gelmesini büyük bir sabırsızlıkla bekleriz.
Bir daha bir dostunuz size başından geçen bir olayı anlatırken, ya da, başardığı bir işin sevincini sizinle paylaşırken, dikkat edin: içinizden mutlaka kendinizin konu olduğu bir karşılık vermek gelecektir.
Bu alışkanlıktan kurtulmak her ne kadar kolay değilse de, hem zevklidir hem de o anda ilginç olma açlığınızı bastırıp, sükseyi başkasının yapmasına izin vermekle gelen özgüven ve tatlı bir huzur vardır. O halde, hemen ortaya atılıp, “Ben de bir kez aynı şeyi yaptım,” ya da, “Bil bakalım bugün ne yaptım”, gibisinden bir şey yumurtlamak yerine, dilinizi tutun ve olacakları görün. Sadece, “Çok iyi yapmışsın,” ya da, “Şunu biraz daha anlatsana”, demekle yetinin. Sizinle konuşan kişi bu sohbetten büyük bir zevk alacaktır, çünkü onu dikkatle dinliyorsunuz ve bir rekabet ortamı yaratmamışsınız. Bunun sonucu olarak, o kişi sizin yanınızda kendini daha rahat hissedecek, daha güvenli ve daha ilginç olacaktır. Bu arada söz sırası ne zaman bana gelecek diye gerilmediğiniz için, siz de çok daha rahatlamış durumda olursunuz.
Doğal olarak, tecrübelerin karşılıklı anlatılmasının uygun olduğu ve ilgiyi tümüyle başkasına vermek yerine, paylaşmanın da gerektiği anlar vardır. Ben burada ilgiyi başkalarından kapmak dürtüsünden bahsediyorum. Göreceksiniz ki, ilgi odağı olma hevesinizi kurutursanız, dikkatleri üstünüze toplama ihtiyacının yerini, bunu başkalarına bırakmaktan doğan sessiz bir iç huzur alacaktır.
Bu da Geçer
Bu benim yaşamıma son zamanlarda uyarlamış olduğum bir stratejidir. İyi ve kötünün, keyif ve acının, beğenilmek ve beğenilmemenin, başarı ve hatanın, şöhretin ve utancın… kısacası her şeyin gelip geçeceğini hatırlatır. Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır ve öyle olması da gerekir.
Bildiğimiz tek şey, önünde sonunda her şeyin yok olacağıdır. Bu gerçeği hayatınıza almakla, rahatlatıcı bir serüvenin ilk adımını atmış olursunuz.
Eğer bir ıstırabınız varsa, ya da, çok mutsuz bir dönem geçiriyorsanız, bunun da geçeceğini bilin.
Kendi İşinize Bakın
Kendinize ait onca gerçek sorunla, yapmanız gereken onca işle, yaşamın nice çelişkisi ve karmaşasıyla başa çıkmaya çalışırken huzurlu bir hayat sürmeye çalışmak zaten yeterince zordur. Ama bir de başka insanların sorunlarıyla uğraşmaya kalkarsanız, sizin huzurlu olma hedefiniz imkansız hale gelir.
“Onun yerinde olsam, bunu yapmazdım.” Ya da, “Onun bunu yaptığına inanamıyorum”. Veya, “Acaba, şu anda ne düşünüyor?” Kim bilir, ne çok kez yukarıdaki gibi bir şey söylemişsinizdir. Kim bilir, ne çok kez hiç sizin kontrolünüzde olmadığı gibi, üzerinizde de hiç vazife olmayan şeyler için üzülmüş, sinirlenmiş ve huzursuz olmuşsunuzdur.
Bu strateji başkalarına yardım etmekten kaçınmak anlamında düşünülmemelidir. Amaç birisine ne zaman yardım edeceğimize ve ne zaman karışmayacağımıza doğru karar verebilmektir. Eskiden ben kimse istemese de, balıklama dalıp başkalarının sorunlarını çözmeye çalışırdım. Bu çabalarım sadece bir işe yaramamakla kalmadığı gibi, bir kez olsun kimseden TEŞEKKÜR almadım; hatta, buna bozulanlar bile olurdu. Herşeye burnumu sokma huyumdan kurtulduktan sonra yaşamım öyle kolaylaştı ki… Artık gerekmediğim yerlere dalmadığım gibi, benden yardım isteyenlere ve bana gerçekten gerek duyanlara ayıracak daha fazla zamanım oluyor.
Kendi işinize bakmanız, sadece başkalarının sorunlarını çözme isteğinden kaçınmak değildir. Bu ilke sayesinde, başkalarının konuşmalarına kulak vermekten, dedikodu yapmaktan, başkalarının arkasından konuşmaktan ve başkalarını anlama çalışıp, onları çözümlemeye çalışmaktan da kaçınırsınız. Çoğumuzun başka insanların kusurları veya, sorunları üzerine eğilmemizin ana nedenlerinden biri, kendimize dikkatle bakmaktan kaçınmamızdır…
Kendinizi gerçekten ait olmadığınız bir yere takılmış haldeyken yakalarsanız, hemen gerekli alçakgönüllülüğü ve akılcılığı gösterin ve çekilin. Göreceksiniz ki, böyle yapmakla boşa harcayacağınız onca enerjiyi ve dikkati gerçekten sizi ilgilendiren, gerekli alanlara kaydırabileceksiniz.
Bir cevap yazın