rulet sayi tahmini bahis siteleri

Hadisleri toptan reddedenler, Kur’an’dan bir ayeti delil gösterirler: Oysa Allah, Rasûlünü yalancı çıkarmak için ayet ile destek vermez!..

01 Temmuz 2012, Ayetlerle Düşünmek, Çeşitli Görüşlerimiz, Sünnet Üzerine, 20 Yorum »

Hadisleri toptan reddeden(inkâr eden)ler,

Kur’an’dan bir ayeti delil gösterirler:

Oysa Allah;

Rasûlünü yalancı çıkarmak için ayet ile destek vermez!..

 

Bu Sure’nin son ayetine lütfen dikkat edelim:

«50. Peki onlar bundan (Kur’an’ın verdiği haberden) sonra,
hangi habere inanacaklar?» [Bizim Meal’den alıntıdır.]

|

فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ

Fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yu’minûn(yu’minûne).

1. fe : artık
2. bi eyyi : hangisine, hangisi
3. hadîsin : söz
4. ba’de-hu : ondan sonra, bundan başka
5. yu’minûne : inanırlar, inanacaklar

|

İmam İskender Ali Mihr : Bundan başka artık hangi söze inanacaklar?
Diyanet İşleri : Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
Abdulbaki Gölpınarlı : Bundan sonra artık hangi söze inanırlar ki?
Adem Uğur : Onlar artık bundan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
Ahmed Hulusi : Artık Ondan (Kurân’ın verdiği bu büyük haberden) sonra hangi söze iman ederler?
Ahmet Tekin : Onlar, Kur’ân’a inanmıyorlarsa eğer, hangi söze, hangi kitaba iman edecekler?
Ahmet Varol : Bundan sonra hangi söze inanacaklar.
Ali Bulaç : Artık onlar, bundan sonra hangi söze inanacaklar?
Ali Fikri Yavuz : Artık (bu ahmaklar) Kur’an’dan sonra hangi söze inanacaklar?
Bekir Sadak : Kuran’dan baska hangi soze inanacaklar?*
Celal Yıldırım : Bundan (Kur’ân’dan) sonra artık hangi söze inanırlar?
Diyanet İşleri (eski) : Kuran’dan başka hangi söze inanacaklar?
Diyanet Vakfi : Onlar artık bundan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar.
Edip Yüksel : Artık bundan sonra hangi hadise (söze) inanırlar?
Elmalılı Hamdi Yazır : Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar?
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar?
Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2) : Artık bundan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
Fizilal-il Kuran : Onlar Kur’an’a inanmadıktan sonra hangi söze inanacaklar?
Gültekin Onan : Artık onlar, bundan sonra hangi söze inanacaklar?
Hasan Basri Çantay : Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar onlar?
Hayrat Neşriyat : (Onlar) artık bundan (Kur’ân’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
İbni Kesir : Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?
Muhammed Esed : Peki, bundan sonra, başka hangi habere inanacaklar?
Ömer Nasuhi Bilmen : Artık bundan sonra hangi bir söze inanıverirler?
Ömer Öngüt : Artık onlar bundan sonra hangi söze inanacaklar?
Şaban Piriş : Bundan sonra hangi söze inanacaklar?
Suat Yıldırım : Artık bu Kur’ân’a da inanmazlarsa, hangi söze inanırlar acaba?
Süleyman Ateş : Onlar bun(a inanmadık)dan sonra hangi hadise (söze) inanacaklar?
Tefhim-ul Kuran : Artık onlar, bundan sonra hangi söze inanacaklar?
Ümit Şimşek : Bundan sonra daha hangi söze inanacaklar?
Yaşar Nuri Öztürk : Artık bundan sonra hangi hadise/söze iman edecekler?

Kaynak: http://www.kuranmeali.org/77/murselat_suresi/50.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx

|

Genelde MEAL SAHİPLERİ ve özellikle Hadisleri toptan reddeden/inkâr eden Meal sahipleri bu kelimeyi: HADİSE/SÖZE İNANANCAKLAR olarak tercüme ederler, yanlış ta değildir. Ancak bu kelimeye bu manâyı yüklerken, arka plândaki stratejileri: KUR’AN’IN BU AYET İLE HADİSLERİ REDDETTİĞİ GÖRÜŞÜNÜN KABUL GÖRMESİNİ SAĞLAMAKTIR!..

Aşağıda Meal sahiplerinin pek çoğunun; “Hadise/söze inanacaklar” olarak verildiği görülür. Ancak burada Muhammed Esed ve Ahmed Hulusi bu ayeti bize göre en uygun şekliyle vermişlerdir.

Çünkü MÜRSELAT SURESİ’nin tamamını aşağıya aldım. Lütfen BİR BÜTÜN OLARAK BAŞTAN SONA OKUYUNUZ. Göreceksiniz ki; ALLAH MÜTHİŞ BÖLÜM BÖLÜM NEREDEYSE DEĞİNMEDİK KONU BIRAKMAMAKTADIR; HEM GÜNÜMÜZ VE HEM GELECEKLE İLGİLİ BİR ANLAMDA HABERLER VERMEKTEDİR; dolayısıyla en son olarak ta konuyu şöyle bağlamaktadır:

«50. Peki onlar bundan (Kur’an’ın verdiği haberden) sonra,
hangi habere inanacaklar?» 

Şimdi Sureyi bir bütün olarak birlikte okuyalım. Ve sizler de lütfen görüşlerinizi yorum kısmında belirtiniz. Allah ilminizi ve imanınızı/kavrayışınızı arttırsın inşaallah.

Daha sonra da Hadis ve Haber ile ilgili bir iki açıklamada bulunacağız.

 

 

MÜRSELÂT SURESİ

|
İniş Sırası: 33 • Mushaf Sırası: 77 • Mekki Sure • 50 Ayettir

|
  Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

|
1. ANT OLSUN birbiri ardınca gönderilen(melek)lere,
2. esip savuranlara,
3. yaydıkça yayanlara,
4. ayırdıkça ayıranlara,
5. bir hatırlatma bırakanlara;
6. özür veya uyarı için!
7. Size söz verilen şey muhakkak gerçekleşecektir.

8. YILDIZLAR görülmediğinde,
9. gök yarıldığında,
10. dağlar ufalanıp savrulduğunda,
11. elçiler için vakit belirlendiğinde!
12. Bunlar hangi gün için ertelenmiştir?
13. Ayırma günü için.
14. Ayırma günü nedir, sen nereden bileceksin?
15. O gün yalanlayanların vay haline!

16. BİZ öncekileri helâk etmedik mi?
17. Sonra arkadan gelenleri de onların ardına takarız.
18. Suçlulara işte böyle yaparız.
19. O gün yalanlayanların vay haline!

20. SİZİ basit bir sudan yaratmadık mı?
21. Onu sağlam bir karargâha yerleştirdik,
22. belirlenmiş bir süreye kadar.
23. Bir ölçüyle biçimlendirdik. Ne güzel biçim vereniz Biz!..
24. O gün yalanlayanların vay haline!

25. YERYÜZÜNÜ bir toplantı/toplanma yeri kılmadık mı?
26. Dirilere
ve
ölülere!
27. Orada sabit yüksek yüksek dağlar oturtup,
size tatlı bir su içirmedik mi?
28. O gün yalanlayanların vay haline!

29. HAYDİ, yalanlıyor olduğunuz şeye gidin,
30. üç kola ayrılmış bir dumanın gölgesine gidin;
31. ne gölgelendirir, ne de alevden korur.
32. O cehennem, ağaç gövdesi gibi kıvılcımlar atar.
33. Her biri, sanki kızgın sarı madenden oluşmuş,
dev gemi halatları gibidir!
34. O gün yalanlayanların vay haline!

35. BU konuşamayacakları bir gündür.
36. Onlara özür dilemeleri için izin de verilmez.
37. O gün yalanlayanların vay haline!

38. SİZİ
ve
öncekileri bir araya topladığımız hüküm/ayırma günüdür bu!
39. Eğer bir tuzağınız varsa haydi hemen Bana bir tuzak kurun!
40. O gün yalanlayanların vay haline!

|

BÖLÜM 2

41. ŞÜPHESİZ kötülüklerden sakınanlar gölgeliklerde
ve
pınar başlarındadırlar.
42. Gönüllerinin/canlarının çektiği meyveler arasındadırlar.
43. (Kendilerine): “Yaptıklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyin
ve
için” (denir).
44. Biz iyilik edenleri işte böyle mükâfatlandırırız.
45. O gün yalanlayanların vay haline!

46. YİYİN
ve
biraz yararlanın.
Doğrusu siz batağa saplanmış suçlu kişilersiniz.
47. O gün yalanlayanların vay haline!

48. ONLARA:
“(Allah’a) rüku edin/saygıyla eğilin” denildiği zaman,
(Allah’a) saygıyla eğilmezler/rüku etmezler.
49. O gün yalanlayanların vay haline!
50. Peki onlar bundan (Kur’an’ın verdiği haberden) sonra,
hangi habere inanacaklar?

 |

|

(Aşağıdaki Yazıların Kaynağı: AKÇAĞ YAYINLARI, Prof.Dr. İbrahim Canan’ın “Kütüb-i Sitte Muhtasarı ve Şerhi” isimli eserden, Hadis Ansiklopedisi, I. Cilt)

HADÎS: Hadîs, Araplar arasında İslamdan önce de kullanılan bir kelime olarak söz demektir. Tahdîs masdarından, haber vermek manasında bir isimdir. Istılah olarak, İslâm âlimleri Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın sözlerini ifâde için kullanmışlardır. Birçok hadîsçiler, hadîs deyince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın, münhasıran sözlerini kastetmiş iseler de, fukahâ ve usuliyyûn ile bazı hadîsçiler, zamanla, bu kelimeyi sünnet’le aynı manada kullanarak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a nisbet edilen söz, fiil, tahrir vs. nevinden her şeye ıtlak etmişlerdir.

Hâdis kelimesini bâzı âlimler, sonradan vukûa gelen “yeni” manasında da görmüşlerdir. Nitekim hâdis kelimesi aynı köktendir ve sonradan olan şey demektir. Mahlûkât hâdis’tir. Çünkü Allah tarafından zaman içinde yaratılmıştır. Bunun zıddı kadîm’dir. Öyle ise Allah’a ait olan Kur’ân kadîm’dir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a ait olan şey ise hadîs’tir. Âlimler, bu sebeple, Türkçemizde, Kur’an’ı kastederek ifade edeceğimiz Allah’ın sözü manasını Arapça olarak hadîsullah tabiriyle ifâde etmekten kaçınıp kelamullah tabirini kullanırlar.

Hadîs kelimesi lügat manasında olmak üzere Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok ayetlerde kullanılır.

 وَإذا رَأيتَ الّذِينَ يخوضوُنَ في آيَاتِنَا فاعرضْ عَنْهُم حتى يَخُوضُوا في حديثٍ غَيْرره وامّا يُنْسِيَنّك

Meâlen “Ayetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman onlar

Kur’ân’dan başka bir sözle meşgul oluncaya kadar kendilerinden yüz çevir.” (En’âm, 68).

Kezâ şu âyette de hadîs kelimesi lügat manasındadır:

 اللَّهُ نزّلَ احسنَ الحديثِ كِتاباَ مُتشَابِهاً مَثنى

Meâli: “Allah, âyetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab’ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir.” (Zümer, 23).

Buhârî’nin Sahîh’inde de yer alan bu rivayette hadîs kelimesi iki sefer kullanılmakta, bilhassa ikincisi tamamen ıstılahî mana taşımaktadır, meali şöyle:

لَقَدْ ظَنَنْت يا أبا هُرَيرةَ أن  يُسألنِي عن هذا الحديثِ أحدٌ أوّل منكَ لما رأيت من حرصك على الحديث

“Ey Ebû Hüreyre, bu haber (hadîs) hususunda senden önce bir başkasının soru sormayacağını tahmîn etmiştim, zira senin hadîs’e olan hırsını biliyordum.”

Şurası muhakkak ki, Ümmet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın sözlerine hadîs deme âdetini Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’dan sâdır olan bu ve benzeri kullanmalardan almış ve ıstılahlaştırmıştır. (Kaynak: Prof.Dr. İbrahim Canan’ın “Kütüb-i Sitte Muhtasarı ve Şerhi” isimli eserden, Hadis Ansiklopedisi, I. Cilt)

|

HABER: Hadîs mânâsında kullanılan kelimelerden bir diğeridir. Haber de geçmişten bir nakli ifâde eder, tıpkı hadîs gibi. Lügat yönünden mânanın aynı olmasına rağmen, çoğunlukla tarihî hâdiselerin nakline haber, Hz. Peygamber’le ilgili nakillere hadîs denmiştir. Ahbârî de tarihçi demektir. Şu halde, hadîs ve haber kelimeleri husus-umum münâsebeti içindedirler: Her hadîs bir haberdir, ancak her haber hadîs değildir. (Kaynak: Prof.Dr. İbrahim Canan’ın “Kütüb-i Sitte Muhtasarı ve Şerhi” isimli eserden, Hadis Ansiklopedisi, I. Cilt)

|

|

(Aşağıdaki yazıların Kaynağı ise: Hadîs Usulü, Prof.Dr. Talat Koçyiğit, Diyanet Vakfı Yayınları’ndan alıntılanmıştır).

Hadîsin Lügat ve Istılah Manâsı

Hadîs, lugatta kadîm’in zıddı cedîd (yeni) manâsına geldiği gibi, haber manâsına da gelir ve bu kelimeden türeyen bazı fiiller, haber vermek ve nakletmek gibi manâlarda kullanılır. Kur’ân-ı Kerîm’in “Demek onlar, bu söze inanmazlarsa, arkalarından üzülerek kendini helak edeceksin.” mealindeki âyetinde geçen hadîs kelimesi, söz veya haber manâsında kul­lanılmış olup bu kelime ile Kur’ân kasdedilmiştir. Duhâ sûresinin 11 inci âyetinde geçen ve bu kelimeden türeyen fehaddis fiili ise, anlatmak veya haber vermekten emir sığasında kullanılmış ve “Rabbının nimetini şük­rederek anlat.” manâsı kasdedilmiştir.

Daha sonraları, kelimenin kullanılışında bazı gelişmeler olmuştur. Umumî manâsında herhangi bir değişiklik görülmemekle beraber, dînî çev­relerde bazı haber çeşitlerine isim olarak verilen özel bir manâ kazanmıştır. Ibn Mes’ûd’tan nakledilen bir haberde bu manâ açık bir şekilde görülür. İbn Mes’ûd demiştir ki: “En güzel söz, Allah’ın Kitabı’dır.”

Nihayet hadîs lafzı, Hazreti Peygamberin sözlerine ıtlak olunmuş ve onunla ilgili bütün haberlere hadîs denilmiştir. Ebû Hureyre tarafından so­rulan bir soruya Hazreti Peygamberin verdiği cevapta bu kelime, bizzat Hazreti Peygamber tarafından bu manâda kullanılmıştır. Ebû Hureyre, Hazreti Peygambere: ” yâ Rasûlallah! Kıyamet günü senin şefaatine nail olacak en mes’ûd kimse kimdir?” diye sorduğu zaman, Rasûlullah (s.a.s.) ona şu cevabı vermiştir: “Senin hadîse karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadîs hakkında hiç kimsenin bana senden Önce soru sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyamet günü benim şefaatime nail olacak en mes’ûd kimse, hulûs-ı kalble lâ ilahe illa’llah diyen kimsedir” 

|

Haberin Lügat ve Istılah Manâsı

Lügat yönünden herhangi bir şey veya bir mesele ile ilgili olarak nak­ledilen bilgi manâsına geldiğini söyleyebileceğimiz haber, hadîs ilminde, hadîs kelimesinin müradifî olarak kullanılmış ve haber denildiği zaman, Hazreti Peygamberin hadîsleri anlaşılmıştır. Bununla beraber, haberle hadîs arasında ayırım yapanlar da olmuştur. Bunlara göre hadîs, yalnız Hazreti Peygamberden nakledilen sözler için kullanılır. Haber ise, Hazreti Peygamberin dışındaki kimselerden nakledilen sözlerdir. Nitekim Hazreti Peygamberin sözleriyle meşgul olanlara mühaddis denildiği halde, tarih, kısas, hikâye ve benzeri nakillerle uğraşanlara ahbârî denilmiştir. Bazıları da, haberle hadîs arasında umûm husus mutlak bulunduğunu söyleyerek, her bir hadîsin haber olduğunu, fakat her çeşit habere hadîs de­mlemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre, haber daha umûmî manâ ta­şımakta ve Hazreti Peygamberin sözleriyle birlikte sahabe ve tâbi’ûndan nakledilen sözler de bu manâ içine girmiş bulunmaktadır.

Haberler, ister Hazreti Peygamberin sözlerine delâlet eden hadîs şek­linde olsun, ister sahabe ve tâbi’ûn ile başkalarından nakledilen söz şek­linde olsun, rivayet yolu ile bize geliş şekilleri çok defa birbirinden farklı olur ve bu farklı durumları itibariyle değişik isimler alırlar. Meselâ bir haber, ilk kaynağından itibaren, her nesilde sayısı belirsiz kalabalık bir ce­maat tarafından rivayet edilirse, bu habere mütevâtir denir. Eğer haber, tevatür  derecesine ulaşmaz ve râvileri  sayılabilecek belirli  şahıslar tarafından nakledilmiş olursa, bu çeşit haberler de Ahâd’tan sayılır ve haber-i âhâd adını alır. Râvileri sayılabilir olan âhâd haberlerden herhangi biri, herhangi bir nesilde en az üç kişi tarafından nakledilmiş olursa, bu haber meşhur, râvi sayısı yine herhangi bir nesilde ikiye düşerse azız, bire düşerse garîb adını alır.

Mütevâtir haberler, aşağıda da açıklanacağı üzere, râvilerinin yalan üzerinde ittifakları aklen ve âdeten mümkün olmadığı için kesinlik ifade ederler ve hadîs ilminin araştırma konusu içine girmezler. Çünkü hadîs il­minin gayesi, hadîslerin araştırılarak sahîh ve zayıf olanlarının ayırt edil­mesi ve sahîh olanlarla amel edilmesinin sağlanmasıdır. Mütevâtir ha­berler, gelişleri itibariyle sağlam ve güvenilir haberlerdir ve bu yönden araştırılmalarına gerek yoktur. Âhâd haberler ise, mütevâtirin kesinliğine sahip olmadıkları için, aralarında makbul olanlar bulunduğu gibi, merdûd olanlar da vardır ve bunların birbirinden ayırt edilmesi, râvilerinin doğruluk ve yalancılık yönünden araştırılıp rivayetlerinin değerlendirilmesine bağlıdır. Bu sebepledir ki hadîsçiler, mütevâtir dışında, rivayet yolu ile gelen bütün haberleri veya hadîsleri araştırmaya tâbi tutmuşlar ve bu u.-.lş-tırma neticesinde sahîh olanım sakîm veya zayıf olanından, yahut makbul olanını merdûd olanından ayırmışlardır. Bu da âhâd haberlerin, makbul ve merdûd olmak üzere iki kısımda incelenmeleri neticesini doğurmuştur.

îşte, bundan sonraki bölümlerde, Hazreti Peygamberden naklediten hadîslerin değerlendirilmesi yönünden hadîs ilminin en önemli ko­nularından birini teşkil eden bu taksimat gözönünde bulundurularak haber çeşitleri üzerinde ayrı ayrı durulacaktır. Burada şuna da işaret edelim ki, haber lafzının, hadîs lafzına nisbetle daha şümullü olması ve hadîs ilmi içe­risinde sahabe ve tâbi’ûndan gelen sözlerin de incelenmesi dolayısıyle, bu ki­tabımızda, hadîs lafzı yerine, onun müradifi manâsında çok defa haber lafzı kullanılmış ve meselâ haberlerin mütevâtir ve âhâd çeşitleri incelenirken, bununla mütevâtir ve âhâd hadîsler kasdedilmiştir.

|

Mevkuf Hadis (Mevkuf Haber) Ne Demektir?

Senedi muttasıl olsun veya olmasın sahabeye dayandırılan söz, fiil ve takrirlere mevkûf hadis denir. Bu hadis merfû hükmünde olmadığı sürece kesin delil olarak kabul edilmemiştir.
Merfû hükmünde olan mevkuf hadisler; sahabenin, “şöyle emrolunduk”, “şöyle nehyolunduk”, “bize mubah kılındı”, “bize farz kılındı”; “şöyle söylerdik”, “şöyle yapardık”, “şöyle yaparlardı”, “şöyle söylerlerdi”, “şöyle yapılmasında bir beis görmezdik”; “şu da sünnettendir”, “sünnette şöyle buldum”, “sünnet şöyle idi” gibi sözlerle verdikleri haberlerdir. Sahabenin, îmân, Kur’ân-ı Kerim’in nuzülü, gaybî konular ve bir fiilin Allah’a itaat ya da isyân olduğunu bildirmek gibi kendi görüşleri olması muhtemel olmayan naklî konulardaki sözleri de merfû hükmündedir. Yukarıda sayılanların dışında, direkt olarak sahabeye dayandırılan sözler, merfû hükmünde olmadığından, dinde delil olmaz.

 

Kaynak: Hadîs Usulü

Talat Koçyiğit

DİYANET VAKFI YAYINLARI

 |

|

«Allah Rasûlünün mescidi, bir Üniversite gibiydi. Kur’an
öğrenilirdi. O günkü çağdaş bilimler öğrenilirdi. Herkesin
öğrenebildiği miktar farklı idi. Her farklılık bir derece oluşturuyordu.
Ancak bütün öğrenilenler birbirine paralel idi
ve aralarında zıtlık, çelişki yoktu. Aynı zamanda ilmi, tatbikat
ile daha çabuk ve doğru dürüst öğrenmekteydiler.
Yaklaşık 19 yıldır ilim öğreniyorlardı. Elbetteki yeni müslüman
olmuş birisinin Kur’an’dan öğrenebildiği ve tatbik
edebildiği, yani; ilmi daha az olacaktı. Bu yeni müslümanların
elinde cilt haline gelmiş Kur’an olmadığı için, yeni bir
Sûredeki bazı ayetleri anlamak için de sibaka gitmek
gerekiyordu. Bu nedenle önceki ayetleri, Sûreleri bilenler
bilmeyenlere öğretiyorlardı. Zaten bazı kişilerin, bazı
Hadisler’in manâsını yanlış anlayarak, yanlış nakletmelerinin
temelinde bu durum bulunuyordu. Önceyi
bilmeyen bir kişi, duyduğu bir sözün gereğini, gereği gibi
değerlendiremiyor ve yanlış nakledebiliyordu. Bu sebebten
dolayı Hadis’i yorumlamak için, değerlendirmek için bütün
Kur’an’ı bilmek gereklidir.» [Hukuk Usûlü ve Sünnet, Sayfa: 384]

 

“Hadisleri toptan reddedenler, Kur’an’dan bir ayeti delil gösterirler: Oysa Allah, Rasûlünü yalancı çıkarmak için ayet ile destek vermez!..” için 20 cevap

  1. yusuf dedi ki:

    bu kadar acıklamayı ne için yaptınız ben pek konuyla ilgisini kuramadım.

    • Sadık TÜRKMEN dedi ki:

      Konuyla ilgili değilseniz kurmanız zor. Bu kadar açık ve detaylı bir yazıyı doğrusu biz anlaşılmayacak yer bulamıyoruz.

      Konu: Hadis reddiyecileri/inkarcıları ve Kur’an’dan delil aldıkları ayet te; Mürselat Suresi 50. ayet. Bu insanlar Meal yaptıklarında orada geçen: Hadis kelimesini, bugün bildiğimiz HADİSLER’e gönderme yaparlar, diyoruz. Oysa orada Surenin başından beri anlatılan konu: ALLAH BİRTAKIM HABERLER VERMEKTEDİR ve son ayette de: ŞİMDİ BU KUR’AN’IN VERDİĞİ HABERDEN SONRA HANGİ HABERE İNANACAKLAR, DEĞER VERECEKLER, demektedir.

      Sonra; HADİS ve HABER’in ne olduğu bilgisi sunulmuştur. 

      • yusuf dedi ki:

        Bu kadar acıklama yapılma gereği kalmadan zaten anlaşılıyor geldi bana olayın hadisler değilde üst ayetlerde anlatılan olaylardan sonra daha hangi söze habere inanacakları.Ama yinede insanların dikkatini cekmek ve bilgilendirmek bakımından güzel bir makale.

        Bide örnek için kullandığınız bu hadis

        Ebû Hureyre, Hazreti Peygambere: ” yâ Rasûlallah! Kıyamet günü senin şefaatine nail olacak en mes’ûd kimse kimdir?” diye sorduğu zaman, Rasûlullah (s.a.s.) ona şu cevabı vermiştir: “Senin hadîse karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadîs hakkında hiç kimsenin bana senden Önce soru sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyamet günü benim şefaatime nail olacak en mes’ûd kimse, hulûs-ı kalble lâ ilahe illa’llah diyen kimsedir” içerisinde bozuk bi şefaat anlayışı içerdiği için bana pekde uygun gelmedi.Keşke başka bir hadisi örnek verseydiniz.

        • Sadık TÜRKMEN dedi ki:

          Teşekkür ederim, şimdi bu yorumunuzla sizi kısmen tanımış olduk; meseleyi anlayan biri olarak duruyorsunuz karşımızda.

          Bu kadar açıklama; meseleye sizler kadar vakıf olmayanlar da daha rahatlıkla anlasınlar diye yapılmıştır, bilginize…

          ÖRNEK OLARAK KULLANDIĞMIZ BİR HADİS YOK, dikkat ederseniz O NOT BİR ALINTIDIR ve alıntının içerisinde vardır.

          Orayı alırken doğrusu benim de dikkatimi çekti, ama KONUYU BAĞLAMINDAN KOPARMAK İSTEMEDİM…

          O kısmı çıkarabilirim…

          Ancak bir hadiste iki bir kavramın iki anlamda kullanıldığını en iyi ifade eden hadis te budur, diye düşünüyorum: “Buhârî’nin Sahîh’inde de yer alan bu rivayette hadîs kelimesi iki sefer kullanılmakta, bilhassa ikincisi tamamen ıstılahî mana taşımaktadır.”

          Çıkmasını isterseniz küçük bir not düşerseniz seviniriz…

           

          • yusuf dedi ki:

            Bende böyle şeyler aşırı duyarlılık olşturduğu için artık rahatsız edici geliyor yoksa haklısınız alıntı içerisinde geciyor ama dikkat etmemişim kusuruma bakmayın. Konunun bütünlüğü icerisinde acıklayıcı bir örnek ama yinede kulağa pek hoş gelmeyor vesselam.

  2. Sadık TÜRKMEN dedi ki:

    Yusuf bey o paragrafı çıkarttım. Ancak ben o şekilde gelen Hadisleri şöyle okuyorum, bunu paylaşmak istedim sizinle, yani Hadisi demek istiyorum:

    ~ «Ebû Hureyre, Hazreti Peygambere: ” yâ Rasûlallah! Kıyamet günü senin şefaatine nail olacak en mes’ûd kimse kimdir?” diye sorduğu zaman, Rasûlullah (s.a.s.) ona şu cevabı vermiştir: “Senin hadîse karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadîs hakkında hiç kimsenin bana senden Önce soru sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyamet günü benim şefaatime nail olacak en mes’ûd kimse, hulûs-ı kalble lâ ilahe illa’llah diyen kimsedir”.» 

    Bugün maalesef yanlış bir şefaat anlayışı var ve halkımıza bunu anlatmak çok zor. Yıllarca konuşuyoruz, yazıyoruz. Sadece biz mi, yüzlerce insan… Yıkmak çok zor zihinlerdeki bu anlayışı. Ancak insanlar kendileri düşünüp kendi zihinlerindeki bu putları yıkmak durumundalar, başka da yolu yok. Ama biz yine de yazmaya, konuşmaya devam edeceğiz…

    BEN BU VE BENZERİ HADİSLERİ ŞÖYLE OKUYORUM:

    ~  “Kıyamet günü senin şefaatine nail olacak en mes’ûd kimse kimdir?” Benim okuyuşum: “Kıyamet günü senin yanında olmayı hak eden, sana yakın olmayı hak eden en mes’ûd kimse kimdir?” Bu okuyuşta bana göre hiçbir sıkıntı olamaz. Ama maalesef işte ŞEFAAT olayı giydiriveriyorlar…

    Muhtemelen ASHAB böyle düşünüyordu diye düşünüyorum, Allah-u alem…

    https://www.sadikturkmen.com/sefaat/

     

  3. Ahmet Saglam dedi ki:

    Selam Makalenin bir kısmını okudum hep bilinen şeyler…Hadis kelimesi Ayetler iyi incelendiğinde DİN olarak aldığın herşeye gider iyice alttaki ayetleri inceleyin lütfen..ayrıca 77:50 değil genellikle 45:6 yı delil olarak kullanıyoruz.
    7/185 Göklerin ve yerin egemenliğine ve ALLAH’ın yarattığı şeylere bakmazlar mı? Son anlarının yaklaşmış olabileceğini hiç düşünmezler mi? Bundan sonra artık hangi HADİSE (söze) inanırlar?
    12/111 Onların tarihinde, bilinç sahipleri için bir ders vardır. Bu, uydurma bir HADİS değil; fakat kendisinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin detaylı açıklaması ve inananlar için bir hidayet ve Rahmettir.
    18/6 Bu HADİSE inanmazlarsa onların ardından kendini sorumlu tutarak suçlayacaksın, üzüleceksin(öyle mi)?
    31/6 İnsanlardan bazısı var ki, halkı bilgisizce ALLAH’ın yolundan saptırmak ve onu hafife almak için temelsiz HADİSLERE sarılırlar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.
    39/23 ALLAH en güzel HADİSİ, tutarlı ve ikişerli bir kitap halinde indirdi. Rab’lerini sayanların derileri ondan dolayı ürperir. Sonra derileri ve kalpleri ALLAH’ın mesajına karşı yumuşar. Bu, ALLAH’ın yol göstermesidir; dilediğini ve/veya dileyeni ona ulaştırır. ALLAH’ın saptırdığı bir kimseye rehber bulunmaz.
    45/6 Bunlar, sana gerçek olarak okuduğumuz ALLAH’ın ayetleridir. ALLAH’tan ve ayetlerinden başka hangi HADİSE inanıyorlar?
    52/34 Doğru sözlüler iseler bunun benzeri bir hadis getirsinler.
    68/44 Bu HADİSİ (sözü) yalanlayanla Beni başbaşa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yavaş yavaş yaklaştıracağız.
    77/50 Artık bundan sonra hangi hadise (söze) inanırlar?
    4/42 İnkar edenler ve elçiye karşı gelenler o gün yerle bir olmak isterler. ALLAH’tan hiç bir HADİS gizleyemezler.
    4/87 ALLAH: O’ndan başka tanrı yoktur. Gerçekleşmesi mutlak olan diriliş gününde sizleri biraraya toplayacaktır. ALLAH’tan daha doğru HADİSLİ kim olabilir?

  4. baryam dedi ki:

    selamlar,kıymetli yazarım.siteni genel olarak iyi bulmuştum.lakin fareyle aşağılara doğru indikçe balın içine bir zehir katıldığını gördüm.yani şu hadisleri reddetme meselesi.hadisleri tabiki toptan reddetmeliyiz.çünkü peygamber efendimiz hadis yazılmasını yasaklamıştı.onun yasağına uymayanların hurafe rivayetleri bizi bağlamaz.islamın içine hurafeler,yahudi inanç ve gelenekleri hadisiler kanalıyla paketlenerek müslümanlara zerkedilmiştir.sünnet diye bir pipi kesme olayı var.aslında ona sünnet adını koymak bile peygamber efendimize saygısızlık sayılır.çünkü peygamber efendimiz yahudi geleneklerini devam ettirmek için gönderimemiştir.yeni bir sistem,Kur’an sistemi kurmak için elçi gönderilmiştir.halkın sünnet dediği çocukların pipisini kesme işi yahudi geleneğidir ve müslümanlara ”sünnet”adıyla paketlenmiştir.daha nice hurafeler ve yahudi gelenekleri hadisler kanalıyla paketlenmiştir…kısacası sünnet ve hadis demek hurafe demektir,müslümanları geri bırakma hikayeleri demektir..bu sebeple sizi bu yanlış tavrınızdan dönmeye davet ediyorum..yazı yazılmış olsun diye yazı yazılmaz..Kur’ana uygun tüm yazılarınızı beğeniyorum,Kur’ana aykırı bütün yazılarınızı kınıyorum ve sizleri bu yazıları silmeye davet ediyorum.selametler.

    • Sadık TÜRKMEN dedi ki:

      Tşk. zahmet etmişsiniz. Doğruları alınız, size göre yanlış olanların üzerini çiziniz. Tespitlerinizin hemen büyük çoğunluğuna katılmakla birlikte, bırakın da herkes bizim gibi en azından şimdilik inanmasın. Ama sizin gibi düşünmeyenleri de kınamayalim. Bize birşey yapamazsınız. Yani kendisi ancak düşünüp bir şeyin yanlışlığina karar verirse eski görüşünden vazgeçebilir. Eğer inanan biriyseniz başkasına inanç baskısı kuramazsınız. Uyarır geçer gidersiniz.

      Ne sizin, ne bizim söylediklerimiz kesin ve tek doğru olmayabilir.

      Bizim için kim söylerse söylesin Kur’an’a uygun ise doğrulanır, yoksa atılır.

      Hadisleri yazdırtmadı, bilgisi doğru mu?!

      Doğruysa reddettiğiniz kaynak kökenli  bir bilgidir; çelişki?!.. 

       Biz körü körüne inanan değiliz?!

      Sünnet kavramına bakışımız farklıdır. Sitede açıkladık. Site içi arama motoruna yazarsanız görebilirsiniz

      Hoşça kalın.

      Selam ve dua ile. 

  5. baryam dedi ki:

    HADİSCİLERİN UYMADIĞI HADİSLERDEN BİRİSİ DAHA:

    ”Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi.

    (Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31 Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43)

  6. baryam dedi ki:

    HADİSCİLERİN UYMADIĞI HADİSLERDEN BİRİSİ DAHA:

    ” Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir? ” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar. ”

    Tirmizi, Es Sünen, K. İlm 11, El Hatib, Takyid 33

  7. baryam dedi ki:

    HADİSCİLERİN UYMADIĞI HADİSLERDEN BİRİSİ DAHA:

    ”Benden,kur’an dan başka bir şey yazmayın.Kim benden kur’andan başka bir şey yazarsa imha etsin.ileride bendenmiş gibi ortaya çıkacak hadisler icad edecekler,sizler kur’ana bakın.”

    Müslim-Zühd-72,Darimi Mukaddime-42,Tirmizi İlim-11,Müsnedi Ahmed-3/12.21.33

  8. Hüseyin dedi ki:

    Siz de maşallah kılıfa kılıf uyduruyorsunuz. Peygamber vefatından 200 sene sonra kaleme alınmış yazılarla din anlatmaya çalışıyor birileri. Bunları uyduranlar da Allah bilir İslam’ı çökertmek için yahudi ajanlarıdır. Bakın bakalım hadis uyduranların dini kökenleri nelerdir? Nahl suresi 119. ayette iblis demiyor mu ben senin dini değiştiricem ve insanları hurafelerle oyalayacağım diye? Kuran yorumlamak için Kuran’ı iyi bilmek lazım değil mi sn Türkmen?? Şeytanın ettiği yemini görmezden gelemeyiz? İslam her zaman olduğu gibi bugün de değişmiştir.

  9. baryam dedi ki:

    zina edenleri taşlayarak öldürme inancı da yahudi geleneğidir ki bu da hadislerden alınmıştır.oysaki zina edenlere Allah’ın Kur’anında belirlediği ceza 100 celde cezasıdır.

  10. baryam dedi ki:

    daha nice yahudi inanç ve gelenekleri hadis veya sünnet adı altında müslümanlara paketlenmiştir.cahil halkımız da bunları leblebi gibi yutmaktadır.

  11. cüneyt dedi ki:

    orada “bu” zamiri var. Bu zamiri “kuran haberi” diye bir nesne,varlık mı var ona gidiyor? Varsa bile Kuran’ın haberi nedir?? Kuran’ın tamamı, Kuran’ın anlattığı. Öyle bile olmasa, sözü geçen ayetler için haber deniyorsa bile, Allah bunlardan başka hangi SÖZE demektedir, bunu haber denerek daraltamazsınız. Ve sadece diğer 49 ayetten başka bir şeye inanmayın manasına gelir, ki buda geri kalan kuran’ı yok sayar, yani saçmadır. Orada bahsedilen “bundan” Kuran için kullanılıyor önermesi daha doğrudur.

  12. mehmet dedi ki:

    sayın Türkmen görüyorum ki ,kuran ayetleri yani Allah’ın sözleri sizi çok aciz bırakmış,artık Ahmet beyin paylaştığı ayetler size en iyi cevaptır sanırım ,gerçekten samimi iseniz sizi Kuran’a yani müslüman olmaya davet ediyorum kabul etmiyorsanız sizin dininiz size bizim dinimiz bize…….

  13. mustiş dedi ki:

    sayın hocam iyi güzel diyorsunuz da Kur-an’ın özelliği nedir yanlışı düzeltmek değil midir.hadisleri kur-an la düzeltmek gerekmez mi,her hadisi sahih kabul edersek kuranla çelişkiye girer.çelişkilerde de hadisi mi baz alacağız kur-anı mı?En sahih hadis bozulmayan ve doğru olan kur-an ise,kendi mealinizde ve bütün meallerde örneğin;en önemli meseledir bence:
    Kıyamette şefaat sadece Allaha aittir.onlarca ayet var.yine müşriklerin Allah ı tanıdığı ve putlarının kendilerini Allah a yaklaştırdığını ve bu putların şefaatçileri olduğunu beyan eden yunus süresindeki anlayışla bu günkü anlayış arasında ne fark var ki;yine kızı fatımaya,yeğeni ali ve abbasa, kıyamette kimsenin kimseye faydası yok diye de bi şefaat hadisi var.bunları baz almayıp işine geleni baz almak,yeni anlayışları reddedip hala ehli sünnet adı altında işid zihniyeti oluşturup sidik-i şerif,sümük-ü şerif diye Müslümanları kandırmaya devam mı edelim.selametle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Son Yorumlar