Che’nin çocuklarına veda mektubu
~ Che GUEVARA”nın eşine ve çocuklarına yazdığı Mektupları’nı; Şiirleri ile birlikte ilk okuduğumda: “Herşeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde hehangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin” cümlesi, çok dikkatimi çekmişti. Ve fıtratı çok güzel bir insan olarak hep aklımda kaldı ve ona hayranlığım bir kez daha artmıştı.
Çünkü ve benzeri sözler normal bir insanın yüreğinde çıkıp dışarı taşacak cinsten değildi. İnsanlığın derdiyle dertlenmeyi gerektiriyordu.
Aslında Kur’an ile tanışmış olsaydı çok iyi bir Müslüman Lider olabilirdi diye hep düşünmüşümdür. Tanıdığım kadarıyla da ÇOK İYİ İNSAN BİR LİDER olarak görüyorum… Hayat hikâyesini, Ailesine ve Çocuklarına yazdığı Veda Mektuplarını ve Şiirlerini okuduğumda (ki en az 3-4 kez okumuşumdur), rahat yüzü görmediğini ve hep dağlarda yaşadığını, nerede bir zalim var onun ensesinde olduğunu ve mazlum halklar adına hesap sorduğunu gördüm.
Hz. Peygamber sav’in; Risalet öncesi Hılf’ul-Fudul (Faziletliler Topluluğu)’da olması gibi bir şey diye düşünüyorum… Hz. Peygamber de gücü nispetinde Mazlumların hesabını Zalimlerden sormuştur ve onların haklarını zalimlerden alıp mazlumlara iade etmiştir. Bir toplumda böylesi insanlar olmazsa o toplum ayakta duramaz.
Bir müslümanın bakışaçısı da böyleydi, daha doğrusu Che’yi okuduğumda kendimle çok örtüştürdüm. Bana ne kadar benziyor dedim. Aramızdaki tek fark, insanları ya da toplumları veya sistemleri değiştirmek için elime silahı değil Kur’an’ı/Kitabı almıştım.
Zaten bir dünya liderinin yalnızca kendi yaşamı yoktur. Yalnız eşi ve çocuklarından ibaret değildir yaşamı. Gerçek lider tüm dünya çocuklarını, kendi çocukları gibi görür ve onların yaşamlarını güzelleştirmek için hayatını adar. Bu yüzdendir ki; bu insana, başkasından önce kendi eşi ve çocukları düşmanlık yapar.
İşte böyle bir ortamda bir de müslüman olmayagör. En başta kendi ailesi o müslümanı anlayamaz ve kavgalar başlar. Eşine ve çocuklarına karşı ilgisiz baba damgasını yer. Oysa o; ülkesinin, ülke insanının iyileşmesi ve dünya insanının güzelleşmesi için mücadele veriyordur ve bilir ki; dünya iyileştiğinde, güzelleştiğinde KENDİ AİLE ve KENDİ ÇOCUKLARI DA İYİLEŞECEKTİR…
Maalesef bugün insanlar; kendilerini, eşlerinin ve çocuklarının; işte torutopu birkaç midenin peşine düşmüşler ömürlerini geçiriyorlar. İNSANLIĞIN DAVASINI/DERDİNİ DERT EDİNEN İNSAN SAYISI O KADAR AZ Kİ?!
Edinilen servetler eş ve çocuklarına kalıyor ve onlar da yıllarca edinilen bu serveti çok kısa zamanda çarçur ediyorlar. Halbuki insanlığın faydasına veya Allah yoluna kullanılsaydı, dolayısıyla toplumun ve dünyanın güzelleştirilmesine kullanılsaydı hem bu dünyada huzur içinde olurdu ve hem de ahiretinde faydasını görürdü.
«BİZLER; ailelerimizden çok TOPLUMU İYİLEŞTİRMEYİ hedef seçseydik; başardığımızda KENDİ AİLELERİMİZ de kurtulmuş olurdu!..» [Sadık TÜRKMEN, 1998 Ankara]
«Sevgili Hildacık, Aleidacık, Camilo, Celia ve Ernesto; Eğer bu mektubu okumanız gerekirse bu, sizlerin arasında olmadığımdan olacaktır. Beni zar zor hatırlayacaksınız, en küçükleriniz ise hiç hatırlamayacaktır. Babanız düşündüğü gibi hareket eden bir adamdı ve kesinlikle inançlarına bağlıydı.
İyi bir devrimci olarak yetişin. Doğaya egemen olmayı olanak kılan tekniğe egemen olmak için çok çalışın. Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Herşeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde hehangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en güzel niteliğidir. Sizi ufaklıklar, hep görmeyi umuyor ve kocaman kucaklıyorum. Babanız»
Ailesine veda mektubu karesteristik yapısını ele vermektedir.
«Che’nin Ailesine Veda Mektubu
Sevgili Canlar,
Bir kez daha bacaklarımın arasında Rocinante’nin kemikleri fırlamış sağrılarını hissetmeye başladım. Yine elde kalkan, yollara düşüyorum.
Yaklaşık on yıl kadar önce, size yine böyle bir veda mektubu yazmıştım. Hatırladığımca, daha iyi bir asker, daha iyi bir doktor olamamaktan yakınmıştım. Artık doktorlukla ilgilenmiyorum, ama öyle kötü bir asker değilim artık.
Çok daha bilinçli olmanın dışında, hiçbir şey değişmedi özünde; Marksizm anlayışım derinleşti ve netleşti. Özgürlük adına savaşanlar için tek çözüm yolunun silahlı mücadele olduğuna inanıyorum ve bu inanca uygun olarak davranıyorum.
Çokları bana maceracı diyecek, evet öyleyim -ama farklı bir türden- inançlarını doğrulamak için postunu tehlikeye atan türden…
Belki de bu benim son mektubum olacak.
Ölmeye niyetim yok ama, mantıklı ihtimaller arasında bu da var.
Öyle olursa, son kez kucaklarım sizleri.
Sizleri çok sevdim, yalnız bu sevgiyi nasıl ifade edeceğimi bilemedim; aşırı bir katılıkla kendi yöntemlerime bağlı kaldım, ve bazı kereler beni anlayamadığınızı sanıyorum. Beni anlamak kolay değildi, ama salt bugünlük olsun bana inanın.
Bir sanatçının dikkatiyle eksiklerini giderdiğim iradem taşıyacak artık sallanan bacaklarımı ve tükenmiş ciğerlerimi. Bunu yapacağım.
Arada bir düşünün yirminci yüzyılın şu fedaisini. Celia’yı, Roberto’yu, Juan Martin’i, Pototin’i, Beatriz’i, herkesi öperim.
Ve isyankâr, başıboş oğlunuz sizleri kucaklar. Ernesto»
Çocuklarına değil annesi, babası ve kardeşlerine.