Arapça bilmek ile Kur’an’ı anlamak ayrı şeylerdir
~ «Bugün Arap diline hâkim olan bölgeler/yöreler bile Kur’an’ı anlamaktan uzaktırlar. Çünkü oralarda da Kur’an yaşanmak için okunmuyor. Öyle olsaydı Allah’ın dini o bölgelerde hâkim olurdu yani Allah’ın Kur’an’ıyla hükmolunuyor olurlardı. Oysa büyük çoğunluğu bundan dolayı, Kitabı arkalarına atmaları sebebiyle (bir Hüküm Kitabı olarak görmediklerinden, yani meselelerini onunla çözüme kavuşturmak istemediklerinden dolayı) zelîl ve rezil durumdadırlar. Yani bizden iyi durumda değiller demek istiyorum.
Bugün Kur’an’ı tercüme eden, Meal yapan herkesin Kur’an’ı anladığı sanılıyor. Bu çok yanlış. Az önce yukarıda da söylemeye çalıştığım gibi; Kur’an’ı anlamak yalnızca Arapçayı bilmekle mümkün olabilecek bir şey değildir. Allah; Kur’an’ı anlamayı, âyetleri kavramayı bu dili (Arapçayı) bilmeye bağlamamıştır doğrusu!.. Eğer öyle olsaydı Hz. Peygamber’in (sav) döneminde herkesten önce Amcaları (yakın akrabaları) inananların ilki olurlardı… Onun için öncelikle İMAN EDECEKSİNİZ; KİTABI YAŞAMAK İÇİN ANLAMAYA ÇALIŞARAK GEREĞİ GİBİ OKUYACAKSINIZ… Çünkü Kur’an Bir Yaşam/Hayat Kitabıdır. Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır…
Maalesef bugün Arapça bilmekle ve masa başında oturup Meal yapmakla kitap anlaşılmıyor…
Meal yapanın/yapanların KUR’AN’IN YERYÜZÜNDE İNSANLARARASINDA HÜKÜM SÜRMESİ GEREKTİĞİNE İMAN ETMELERİ GEREKİYOR; yoksa ayetleri gereği gibi anlamaları mümkün değildir.
Kur’an’a bu anlamda inanmayanlar olabilir, yani; BİR YAŞAM KİTABI olarak inanmak istemeyenler olabilir demek istiyorum. Ancak ÖNYARGISIZ bir biçimde yaklaşanlara da Kur’an; anlaşılması için onlara kendisini açacaktır; bu konuda hiç kuşkuları olmasın!.. Zaten böyle olunca Kur’an’ı düşünecekler ve umulur ki İMANLARINA sebebiyet verecektir kendilerinin bu özverili çalışmaları…» [st]
Kitab’ı sana indiren O’dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab’ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te’vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te’vilini Allah’dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: “Biz O’na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır” derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl’elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir). Ali imran-3/7